Durup nefes almam gerekiyor ama ona bile vaktim yok
Çarşamba, Şubat 22, 2017
Sömestrdan sonra günlerim çorbaya döndü iyice.
Birkaç haftadır o kadar yorgunum ki hangi günde olduğumu ya da o an ne
yaptığımı unutuyorum. Nefes almam gerektiğini hatırlatıyorum kendime arada.
Vaktimin çoğu dakika hesaplamakla geçiyor. Çünkü sürekli bir yerlere yetişmek
zorundayım. Çünkü İstanbul'da yaşamak bazen bunu gerektiriyor. Vaktinde yola
çıkmadığında yolculuğun tam bir felakete dönüşebiliyor. Ben de bu yüzden
önlemimi önceden alıyorum.
Kafam çok
karışık şu sıralar blog. Beni doğru düzgün dinleyen birisi olmadığı için içimi
sana dökesim geldi biraz. Herkesin kendi derdi kendisine yetiyor zaten bide ben
varoluş sancılarımla onları iyice deli etmeyeyim. Burada kendi köşemde yavaş
yavaş delirerek bütün bunları geçmesini bekliyorum. Delirliğim de söylenemez
aslında. Sadece bu yoğunluğa ayak uydurmaya çalışmak beni fazlasıyla yoruyor.
Okul yoruyor, insanlar yoruyor, bitirmeye çalıştığım kitabın elimde patlaması
yoruyor, sabahları üşüyerek kahvaltı etmek yoruyor, sabahın karanlığında
sokaklarda yürümek yoruyor. Bütün bunların kendisi zaten hayatın bir parçasını
oluşturuyor. Şimdilerde bunlarla yaşamayı öğrenmeyi çalışıyorum. Uykusuzluğun
verdiği huzursuzlukla geçiriyorum dışardaki günümü. Keşke diyorum keşke birkaç
saat daha fazla uyuyabilseydim. Bu gidişle o da artık mümkün olmayacak. Çünkü
haftanın her günü erken uyanmak zorundayım. Sabahlarla aram bu yüzden iyi
olmamıştır bugüne dek. Neyse alışıcaz artık napalım. Herkes nasıl dayanıyorsa
ben de dayanacağım, başka yolu yok bunun.
Hafta sonum
biraz kötüydü. Saatlerce okulda olmanın verdiği keyifsizliği pencereden
dışarıya bakarak azaltmaya çalıştım genelde. Sınıftan arkadaşımla konuştum
bütün gün. Ona ne isim versem bilemedim bak şimdi. Lakap takma konusunda
sıfırım ha. Polen diyeyim ona da hadi. Polenle birlikte dersler hakkında
konuştuk genel olarak. İzlediğim birkaç diziyi izliyor o da ve çok beğenmiş.
Ginny'nin yakın arkadaşı kendisi. Benimle sadece havadan sudan konuşuyormuş
gibi hissediyorum. Yani samimi bir arkadaşlığımız var ama benim çabalarımla
ilerliyor arkadaşlığımız. Ben sussam bütün günü susarak geçiririz büyük
ihtimalle.
Çevremdeki
insanlar için çok çabaladığımı fark ettim bu hafta. Aynı çabayı kendimde
gösteremiyorum nedense. Bunu neden bir türlü yapamıyorum anlamıyorum. Aynaya
baktığımda karşımdaki görüntüyü sevmediğim için mi acaba? Sırma hafta sonu yeni
arkadaşlarını tanıştırdı bize. Biri iyiydi ama öteki tam bir facia. Sululuk
yapıp kendini göstermeye çalışıyor aklınca. Polenle ikimiz onları orada bırakıp
yemek yemeye gittik. Hafta sonu benim için çok verimsiz geçiyor. Gitmek zorunda
kalmasam inan gitmezdim ama mecburum. O yüzden bir sınıf dolusu insana tahammül
etmek zorunda kalıyorum. Üstelik çok az kişi birbirini tanıyor.
Sınıftan
birkaç kişiyle tanıştım elbette. Bu sınıf benim öğretmenlik sınıfım bu arada
diğeriyle karıştırma. Yeni insanları tanısam bile pek etki yaratmıyor bende
onlar. Neden böyle oluyor anlamıyorum doğrusu. Yeni tanıştığımızdan olsa gerek.
Belki de geçici olduklarını bildiğim için fazla sohbet etmiyorum.
Karşılaştığımızda konuşmalarımız oluyor elbette ama o da sınırlı kalıyor.
Hafta içi
okulda desen ayrı bir ortamda geçiriyorum zamanımı. Burada tanıdık bir sürü
sima olunca katlanılması daha kolay oluyor. Evet şu sıralar hiçbir ortama
katlanamıyorum. Geçici bir şey olur bu durum umarım. Nereye gidersem gideyim
huzursuzluğumu da beraberinde götürüyorum.
Pazartesi
yağmur yüzünden başım fena halde ıslandı. Saçımın sürekli kuru olması gerekiyor
benim çünkü sinüzitim var. Islak saçlarla ders dinlerken başım dönmeye başladı.
Bir yandan not tutup bir yandan başımı dik tutmaya çalışmak benim için bir
hayli zordu o an. Ders güzeldi allahtan. Dersten sonra tavuk pilav yedik kutsal
üçlü grubuyla. Matmazel beni davet etmeseydi gitmeyecektim ama geri çevirmek
istemedim. Matmazel kendi içinde çok iyi bir insan ve bana karşı oldukça iyi.
Onunla sohbet etmeyi seviyorum. Canı tavuk pilav çekince beni de yemek yemeye
davet etti işte. Uzun bir aradan sonra dışarıda pilav yedim. Kutsal üçlünün
elbette umrunda değildim. Bir yandan masadaki sohbetlerini dinliyor, bir yandan
televizyondaki dandik Türkçe pop şarkılarını dinliyor, bir yandan da pilavımı
yiyordum. O an anladım ki insan sevildiği ortama ait olmalıydı. Sadece ayaküstü
konuştuğu insanların arasında istenilen sohbet ortamı olmazdı. Kutsal üçlünün
kendileri dışında kimseyle bir iletişimi yok. Farklı bir ortamda olmak
sanıldığı kadar güzel değil, bazı şeyler oldukları yerde kalmalıymış onu
anladım.
Okula geri
dönerken sınıftan bir kız arkadaşımla sohbet ettik. Kendisi teyzesinin
sakinleştirici ilacını içtiği için pollyanna gibiydi. Bütün gün kahkaha attı ve
bunu durduramadı. Sakinleştiriciler hakkında sohbet ettik bir süre. Aynı
şeylerle mücadele eden insanlar birbirini bazen daha iyi anlıyor. Dersin
başlamasını beklerken Grace karşıma çıktı. Yanına gittim ve onu gördüğüme
sevindiğime dair cümleler kurdum peş peşe. Sarıldık ettik, ders başlayana kadar
sömestrdan bahsetti. Grace okulda kendime en yakın hissettiğim kişi. İkimiz de
çok rahat insanlarız kendi içimizde. Ben çok ciddi veya kuralcı biri olarak
görülebilirim dışardan bakıldığında ama normalde çok rahat biriyim. Faik ile
çok iyi anlaşıyordum bu yüzden eskiden. Çünkü o da benim gibi çok rahattı ve
Grace'in erkek versiyonu gibiydi. Beni önemsiyordu. Bu benim için o kadar
önemli bir şeydi ki anlatamam. Dur onlardan da bahsedicem bekle azıcık.
Ders
bittikten sonra cafede oturup sohbet ettik bir süre. Efsun, Sırma, Grace, Bay
Yakışıklı ve ben koca masada sohbet etmeye çalışıyorduk. Onlar yemek yedi ben
etrafı seyrederek çay içtim. Grace'i görmek bile keyfimi yerine getirmişti.
Efsun'a laf arasında iğneleyici sözler söyledi Grace. Aynısını ben yapmaya
çalışmadım. Sohbet sırasında gülenen şeylere gülmeye çalıştım bir süre.
Kızların gözü yakışıklıydaydı. Yakışıklı ise elinde telefonla tinderdaki
kızları birer birer sola atıyordu. Bide bana diyor ki sen çok kız tavlarsın.
Ben de ona 'asıl senin daha çok sevgilin olur bu görünüşünle' dedim. O da
görünüşün yetmediğini söyledi ve her şeyin bir sınırı olduğunu söyledi. Evet
görünüşünden hoşlanıyordu kızlar ama gerisi gelmiyormuş. Benim engin bilgilerim
daha önemliymiş. Ben bilgilerimle çok övünmeyi sevmiyorum ortamlarda çünkü
bunun gereksiz olduğunu düşünüyorum. Sadece sohbet aralarında bahsediyorum bazı
şeylerden. Benim de görünüşüm onun gibi değil ne yazık ki. Yapacak bir şey yok
böyle yaşamaya çalışacağız blog. Kendimizle iyi geçinmekten başka yol yok bize
bu dünyada.
Birkaç saat
sonra yollarımız ayrıldı ve biz Grace ile sohbetin dibini vurmak için kahve
içmeye gittik. Uzun bir ara verdiğimiz için anlatacak çok şeyi vardı onun. Ben
de genelde dinlediğim için heyecanlı heyecanlı anlattı aşk hayatını. Ben kendi
hayatımdan pek bahsetmedim. Aşk hayatım diye bir şey yok çünkü. Zaten benim ne
yaptığımı da sormadı pek. Genelde o anlattı ben güldüm. Değişen hiçbir şey
olmadı anlayacağın. Hem anlatsam neyden bahsedebilirdim ki? Depresif yönümü
törpüledim o ortamda. Çünkü hiçbir ortama depresiflik yakışmıyor, insanı durduk
yere huzursuz ediyor.

Grace benim
çekingen olduğumu söyledi. Bunları duyunca kulaklarım kızardı biraz. Sinirden
öyle oldu galiba. Şöyle bir şey var. Benim modum çok çabuk düşüyor. Kendimle
ilgili olumsuz bir cümle duyduğumda modum hoop hemen düşüyor. Daha fazla
kendimi anlatmam gerektiğini, konuşmam gerektiğini söyledi. Beni gözlemliyormuş
arada. Girdiğimiz ortamlarda genelde etrafı gözlemleyen biri olarak
görünüyormuşum dışardan. Karşındaki seni dinleme isteği duymuyorsa neden bir
şeyler anlatasın ki? O an aklımdan bu cümle geçti. Evet, anlattıklarımı pek dinleyen
yoktu pek. Yani vardı elbet ama anlıktı o da. Beni çekingen biri olarak görmesi
nedense üzülmeme neden oldu. Bir süre pencereden dışarı baktım o konuşurken.
Arkamızdaki ergenler ders çalışma bahanesiyle durmadan öpüşüyordu. Grace
gülerek erkek arkadaşıyla olan ilişkisini anlatıyordu. Kendimi ortamdan
soyutlamamaya çalışıyordum. Ne yaparsam yapayım asla karşı taraf için yeterli
olamıyorum. Oysa yakışıklıya bakarken nasıl da hevesli, nasıl da iştahla
dinliyor onun anlattıklarını. Bide benimleyken yaptıklarına bak. Bana çok sakin
olduğumu söylemişti o gün. Evet sakinliğimden ben de nefret ediyorum. Neden
sakinim onu bile bilmiyorum. İçimde çok büyük öfke patlaması var aslında ama
belli edemiyorum. İlaç yüzünden de olabilir bu. Günlük hayatta çoğunlukla sakin
kalmayı başarabiliyorum.
Bu çekingen
olayını nisbiye bahsettim. Kendin hakkında en iyi şeyi sen bilirsin Vişne,
başkasına sormana gerek yok deyip beni teselli etti. Çok üzülmedim aslında bu
duruma. Sadece başkasından böyle şeyler duymak garip biraz. Uzun bir süre
filmlerden, okuldan, onun arkadaşlarından bahsedip hava almak için dışarı
çıktık. Kitapçı dolaştık. Onun yanında daha rahatım nedense. Garip bir şekilde
bağ kurduk. Gerçi Nisbi gibi. Nisbi hayatımda beni önemseyen en kıymetli
arkadaşlarımdan birisi. Grace giderken bana sarıldı. Eskiden sarılmazdı
normalde. Bu beni sevindirdi azıcık da olsa. Bir arkadaş tarafından
önemsenmenin heyecanı yerleşti göğüs kafesime.
Metroda
sandviçimi yiyip grace'in benim hakkında dediklerini düşündüm. Kötü şey
söylemedi biliyorum elbette ama neden böyle göründüğümü anlamaya çalıştım
sadece. İnsanı en çok yaralayan kendisidir her zaman. Başkasının yapamadığı
kadar eziyet eder kendine. Hah bide her şeyi çok içimde yaşadığımı söyledi.
Bunun bir süre sonra bir yerde patlayacağını söyledi. Her şeyi içinde yaşarsan
eninde sonunda o en ummadığın zamanda ortaya çıkar. Duygularını ifade etmekte
tereddüte kapılıyorsun, bundan vazgeç dedi.
Bugün berbat
bir gün yaşadım. Ginny ile sabah okulda karşılaştık. Sarıldıktan sonra sohbet
ettik. Ginny de nadir anlaşabildiğim insanlardan arasında. Ortak dizi izleyip
diziler üzerinden sohbet ediyoruz. Onu görmek bana iyi geldi. Sınıfta benimle
fazla konuşmadı. Gudubet arkadaş grubumun dışladığı diğer arkadaşımla sohbet
ettim genelde. Ona da Mr. Spook diyeyim hadi. Ya böyle de dallas gibi oldu
yeminle ama napim artık olduğu kadar asdfdf
Mr. Spook
sınıfta bana yer tutan, eksik not olduğunda yardım eden, ortak dizilerimiz ve
film zevkim olduğu bir arkadaşım. Severim kendisini. Geçen seneden bu yana sık
sık konuşuyoruz. Üst sınıftan arkadaşlarını daha çok seviyor tabii. Onları
görünce kendini kaybediyor mutluluktan. Ben yine başkalarına yetememenin
burukluğunu yaşıyorum böyle anlarda. Yine de çaktırmıyorum bu durumu. Sabah
sınıfta yer tuttuğu için onun yanında oturdum. Genelde yan yana oturuyoruz
zaten. Ginny ve Polen sınıfta pek konuşmadılar benimle. Ders bittikten sonra
eve gittiler zaten. Ben de tost yedikten sonra tez konusu için bir hocanın
yanına gittim, gitmez olaydım.
Beni dakikalarca
kapısında bekletti egosu yüzünden. Daha sonra odasına girip kendimi tanıttım.
Yazacağım tez üzerine kendisinden bir fikir istedim. Tez hocam o değildi ama
onun uzmanlık alanında bir konu seçtim. O yüzden kendisinden bir yazım
aşamasına dair bir yol haritası istedim, nasıl olmalı tez, neye dikkat
etmeliyim tarzında gayet düzgün bir şekilde kendimi ifade etmeye çalıştım. Ama
o bunu öyle bir çarpıttı ki hevesimi kursağımda bıraktı. Egosundan taviz
vermeyerek, ''Kimden aldınız tezi, o konuyu farklı kişiler yapıyor benim
grubumdan, eğer akademi düşünmüyorsanız bu konu hakkında fazla yazı yazmayın,
ben size yardımcı olamam sorun çıkıyor, hocanızla görüşün, savunduğunuz tez çok
geleneksel yöntemler barındırıyor. Oysa o konu daha yenilikçi yöntemlerle çözümlenebilir''
gibi şeyler söyledi. O söyledikçe cümlelerim boğazıma dizildi biraz. Yani odaya
ilk girdiğim anla çıktığım an arasında 180 derece fark vardı. Kendisine
teşekkür edip odasından ayrıldım. Oysa tek istediğim farklı bir bakış açısıydı
ama o hoca öyle bir şekilde yaklaştı ki cümleleriyle bana suratım düştü.
Ne
heveslerle girmiştim oysa o odaya. Böyle söyleyeceğini bilseydim hiç sormazdım
bile. Ben daha anlayışlı davranmasını bekliyordum ama umduğum gibi olmadı.
İçimden söylene söylene koridorda yürümeye devam ettim. İçimden dua ettim nolur
sorunsuz bitireyim şu okulu diye. Gudubet arkadaş grubumla aynı dersi
alıyormuşuz. Bugün mal mal bana baktılar. Nasıl sinir oldum anlatamam. Üstelik
sınıfta sevmediğim insanlar da vardı. Onlarla göz göze gelmek bile beni çileden
çıkarıyor.
Staj raporu
ve tez yazmaya başlamam gerekiyor aslında ama bir türlü başlayamıyorum. Geçen
sene bir tez yazma tarzında bir ödevim vardı. Erteleye erteleye sonunda son
haftaya bıraktım. O hafta sabahladım resmen inanır mısın. Yine aynı şeyi
yaşamak istemiyorum. O yüzden şu raporu halletmem gerekiyor bu hafta. Kendime
hatırlatıcılar da koydum umarım bu sefer götümde patlamaz bunlar. Çok yorucu
günler geçiriyorum anlayacağın. Bütün üniversite yıllarımın hıncını alıyor
sanki hocalar. Sunumlar, ödevler, tezler, raporlar derken ben bir köşede
delirmekten korkuyorum. Kendimle vakit geçirmeyi özledim ya. Şu an bir cafede
dergi okumayı çok istiyorum mesela ama vaktim bile yok. Hala tez konusu
bulamadım. Umarım sağ sağlim mezun olurum bu dönem. Bütün bunların bitmesini
istiyorum bir yandan. Uzadıkça macun gibi uzuyor çünkü. Sarılmak benim ilacım
galiba ya da içten söylenen güzel sözler duymak. O sözleri duymaya o kadar
hasretim ki anlatamam. Ama kimse gözlerimin içine bakıp ne kadar değerli
olduğumu söylemiyor. Bırak söylemeyi gözlerime uzun uzun bakan bile yok. Keşke
bir an sadece bir an için durup ne kadar değerli bir insan olduğumu söyleseler.
İmkansızı istiyorum biliyorum. Hiçbir şeye yetişemiyorum çocuklar hiçbir şeye.
Nasıl atlatacağım bütün bu serüveni inanın ben de bilmiyorum. Umarım güzel
günler görürüz hep birlikte.
Bu da şarkımız olsun
Kendine iyi davran, gökyüzüne bakmayı da ihmal etme
6 kişi benim de tuzum olsun dedi
Yalnız değilsin.Sarılalım mı?
YanıtlaSilYalnız olmadığımı bilmek güzel bir şey. Sarılalım :)
SilDeğerli bir insansın tabii ki ama önemli olan bunu kendine söyleyebilmen.
YanıtlaSilSen kafanda bir ımm nasıl desem, "olumlu" insan profili oluşturuyorsun ve bunun dışındaki yorumların olumsuz olduğunu düşünüyorsun. Arkadaşına dışarıdan nasıl göründüğünü sormuşsun, o da seni gözlemlediği ve tanıdığı kadarı ile cevap vermiş. Sakin biri olduğunu söylemesi veya çekingen olduğunu söylemesi aslında sadece bir yargı, net, öznel bir yargı. Eminim bunu söylerken seni olumlamaya veya reddetmeye çalışmıyordu, safça sende gördüğü şeyi söylüyordu. Senin öfkelenmenin veya üzülmenin nedeni bence senin zihninde bunun olumsuz bir çağrışımının olması. Yoksa sakin olmak çok güzel bir özelliktir, pek çok insan sakin insanların yanında huzur bulur. Cansu (ev arkadaşım) hayatımda gördüğüm en sakin insanlardan biri ve kampta herkes ama herkes onunla oturup ona bir derdinden bahsetmiş ya da onunla konuşmak istemiştir. Çekingen olmak da çok tercih edilen bir özellik değilse de günümüzde, bazı insanlar bunu sevimli bulur. Ben çekingen ve utangaç insanları çok sevimli buluyorum mesela. Sen daha kaslı veya daha girişken veya daha cool veya daha şu veya daha bu (artık her ne ise) olmak istediğinden bunu kötü bir şey gibi algılıyorsun, oysa değil.
Geçenlerde bizim bölümden ama bu zamana kadar çok da bir muhabbetimiz olmayan bir kızla oturup bira içtik. Eskiden kendi arkadaş gruplarında, bizim arkadaş grubumuzdan bahsederken "loser team" diyorlarmış onu söyledi mesela. "Şimdi de hiçbir şeyi siklemez bir havan var, çok değiştin" dedi. Şimdi evet ezik takım olarak anılmak hoş bir şey değil tabii ki ama buna güldük mesela biz, çünkü karşımda beni tanımayan bir insan var ve demek ki o yıllarda onun zihninde öyle bir profilim varmış. Bu öyle olduğum anlamına gelmediği gibi, kafa yormama değecek bir konu da değil.
Bir de bu arkadaş ortamı muhabbeti var. İnsanlar ve insanların kurdukları ilişkiler çok çeşitli olabiliyor Vişne'cim. Dolayısıyla her topluluktan aynı sohbet ortamını veya aynı iletişim şeklini beklemen çok da akılcı değil. Ben yeni bir ortama girdiğimde tarafsız olmaya ve insanları tanımaya çalışırım. O ilk buluşmada az çok kafasında şekilleniyor zaten insanın kimle ne paylaşabileceği. Dolayısıyla da beklentilerini de o sınırlar çerçevesinde şekillendiriyorsun. Ender'le veya Koray'la yaptığım müzik muhabbetini (ki o anlatırdı ben dinlerdim zira benim müzik bilgim onlarınkinin yanında hiçbir şey) Mert'ten bekleyemem. Ya da ne bileyim Mert'le yaptığım edebiyat muhabbetini Cansu'da arayamam. Bölümden bir kız grubumuz var, neredeyse her gün Kızılay'da oturuyoruz ve genel anlamda sohbet bölüm dedikoduları ve kahve falları üzerinden ilerliyor. Başkaca çok derin bir paylaşımımız olmuyor o buluşmalarda. Bu bahsettiğim insanlar çok boş, kafası hiçbir şeye basmayan insanlar mı? Sadece dedikodu yapma ve kahve falı bakma kabiliyetine mi sahipler? Değil. Sadece o grubun geleneği öyle şekillendi, hep bunu yapıyoruz, bilinçsizce bunu tercih ediyoruz. E sıkıldığım oluyor mu? Oluyor. Eminim onların da oluyordur ama tutup da kimse felsefi bir tartışma açmaya kalkmıyor çünkü o an o ortamın modu bu oluyor.
Değişik insan gruplarına girip çıkmak her zaman eğlenceli ve faydalı olamayabilir. Ama insanın yaşamında bir renk yine de. Her zamanki muhabbetlerden sıyrılmanı sağlayan ve artıya dönüştürülebilecek bir şey. O yüzden herkesten senin açlığına hitap eden paylaşımı beklemeden (ki bu benim paylaşım açlığı diye nitelediğim şey de kötü bir şey değil, bende de var) biraz onların dünyasına dahil olmayı ve kendinden uzaklaşmayı deneyebilirsin. Böylesi daha az stresli ve zenginleştirici olabilir.
Farklı bir bakış açısı edinmemi sağladığın için teşekkür ederim Cessie :)
SilSen böyle söyleyince olaya daha farklı baktım şimdi ve eksik yerleri tamamlamaya çalıştım kendimce. Haklısın bu konuda. Galiba herkesten aynı şeyi beklemek yanlış bir şey. Bu yanılgıya düşmüşüm de farkında değilmişim. Olumlu insan profili konusunda da dediklerine katılıyorum. Aslında Grace başka şeyler daha dedi ama yazmadım. Moralimi bozan bu gerçeklerle yüzleşmekti sadece. Olanların ben de farkındayım ama bu gerçeklerle yaşamak çok zor oluyor bazen benim için. Sakinliği bazen fazla rahatsız edici buluyorum. Sıkıcıyımdır belki de onların gözünde bilemiyorum ama olduğum gibi davranmaya devam ediyorum hala. Güzel yorumun için teşekkür ederim. İyi ki varsın <3
Yazınızda az çok kendimi buldum. Gündelik hayatın bitmek bilmeyen koşuşturmaları, son güne bırakılıp bitirebilmek için sabahlamamız gereken sunumlar, duyguları içimizde yaşama... Açıkçası bunların hiçbiri övündüğüm şeyler değil :/ Derin bir nefes aldıktan sonra gökyüzüne bakmak lazım :)
YanıtlaSilKendinizden bir parça bulabildiyseniz ne iyi. :) Evet gündelik hayatın verdiği sıkıntılar her an içimize işliyor. Her şeyin bu kadar yoğun olması bazen insanı zor durumda bırakabiliyor. Benim de öyle ama hayatlarımız sürekli böyle geçiyor. Gökyüzü herkesin ^_^
Sil